29 Ağustos 2012 Çarşamba

Yolda Büyük


Bu tabiri hiç duydunuz mu bilmiyorum?
Bu, hani trafikte geçiş üstünlüğü var ya, işte öylesine bir anlam taşıyan bir tabir (di).
Eğer trafikte insanlar bu kuralları biliyorlar ve gereğini yapıyorlarsa kaza olmaz, trafik güzelce işler, herkes hakkını bilir, kimsenin itirazı olmaz. Ama öyle olmaz da kural bilinmez ya da kurala uyulmazsa herkes aynı anda burnunu uzatır, sonunda ya trafik kilitlenir, ya da biri diğerine vurur ve kazalar olur.
İnsanlar arası ilişkilerde de benzer kurallar vardı ve buna “âdâb” denirdi. Hikaye dili ile ifadem inşallah çoğu okuyucu tarafından garibce bulunmuştur. Yoksa gerçekten sosyal alanda gerçek bir kayıp içerisindeyiz demektir. Çünkü insanlık hakkında  gerekli olan şey  için illâ edeb illâ edeb! Demişler.
Bu konu nereden aklıma geldi. Dün bir elimde bardaklar, diğer elimde demlik lavaboya doğru giderken, iki kız öğrencinin de çaprazdan bayan tuvaletine doğru gitmekte olduklarını gördüm. Ya onlar ya da ben durup yol vermezsek mutlaka çarpışacak haldeydik. Garibce’nin yaşı yarım asrın üzerinde, saçları ağarmış (sakal olsa saç sakal ağarmış demek durumunda olacaktım) yüzünde yılların izi yer tutmuş… Sırf insan olarak yol üstünlüğü bende olmalı diye durmaz ve ilerleyebilirdim. Üstelik de hocalık vardı. Beni tanıyorlar mıydı, tanımıyorlar mıydı? Onu bilmiyorum. Atar hocamız bizim Marmara İlahiyat’ı Selimiye Kışlası’na benzetir. Vaktiyle baba oğul aynı yerde askerlik yaparlarmış, seneler geçermiş de birbirlerini görmezlermiş. Bu itibarla muhtemelen beni hoca olarak tanımıyor olabilirler. Ya da yeni gelmiş olabilirler veyahut misafir olabilirler. Ama öğrenci oldukları belli.
Sonra kendi kendime ne düşündüysem ani bir duruşla durdum ve kızlar, trafikteki “tamponun tozunu alma” tabiri var ya işte o kabilinden nerdeyse elimdekilere değecek şekilde önümden geçtiler. Belli ki benzer bir tereddüdü onlar da yaşamışlar. Şükür kazasız atlattık.
Buna benzer olaylar çok oluyor. Özellikle Fakültenin kontenjanı iyice arttıktan ve fakülte nüfusu kalabalıklaştıktan sonra daha çok da kapı girişlerinde özellikle de kız öğrenciler tarafından eğer onlara yol vermemişseniz herkes için demek yanlış olur ama bazıları için üzerinize üzerinize geldiklerini görebilirsiniz.
Anadolu’da “yolda büyük” diye bir tabir ve anlayış vardı. Örnek olarak yaşça büyük olan bir gelin, kendinden küçük olan kayın biraderinin önünden gitmez, “Sen yolda büyüksün” diyerek eğer yan yana gidemeyeceklerse onu öne sürerdi. Keza biz henüz İmam Hatip talebesi iken köyde rahmetli Halil Çavuş’un odasına vardığımız zaman meclistekilerin hepsi de yaşlı başlı adamlar olmasına rağmen bizi başköşeye oturtur ve “Sen yolda büyüksün” derdi.
Koca koca kadınlar oturuyorlarken, yaşça kendinden küçük erkekler yanlarından geçiyorlarken, eğer ayağa kalkmamışlarsa, “Kusuruma bakma oğlum, kalkamadım!” diye mazeret beyan ederlerdi.
Diyeceksiniz ki Garibce iyice maziye takılmış. Evet doğru, bu anlattıklarım birer davranış biçimleri olarak mazide kaldı. Ama saygı ve sevgi de herhalde mazide kalmadı ya da kalmamalı.
Erkekler vaktiyle  “kavvam” yani kadınların bütün umurlarını üstlenmiş oldukları için haydi diyelim yolda büyük idiler. Peki, şimdi ne olacak? Yolda büyüklüğü hangi kıstas ile ölçeceğiz. Eski, eskidi ise yeni kalıplar bulmamız gerekiyor.  Erkek erkek olduğu için üstünlüğü hak etmiyorsa, kadın da kadın olduğu için üstünlüğü hak etmemeli. O zaman daha başka ölçütler bulunmalı.
Sağda olmak (el-Eymen fe’l-eymen) bir ölçüt olabilir mi? Yürümek için önce sol ayağını atmaya alıştırılmış bir nesil buna ancak tersinden uyabilir. (Sahi toplu yürüyüşlerde neden önce sol ayak atılır? Hiç düşündünüz mü?)
El-Akdem fe’l-akdem ilkesi bir ölçüt olabilir mi? Yani öncelik önde olanların. Camiye kim erken geldi ise istediği yere oturur, öncelik onundur.  Pek çok yerdeki oluşturulan kuyrukların mantığı budur. Evvel gelen sırasını alır.
Ama otobüsün kapısında önde olanlar arasında  “Siz buyurun efendim!”, “Hayır efendim lütfen siz buyurun!”  “Zinhar olmaz efendim, zatıaliniz siz buyurun!”  türünden muhabbetler olacaksa, zaten aradan sıvışarak biniverenler de haklı olur. Bu mantığa göre önceden binmiş ve otobüs koltuğuna kurulmuş gençlerin, tepelerinde dikilen yaşlıları görmezlikten gelerek özellikle de uyur numarası çekerek pozisyon almalarına da gerek kalmaz. Çünkü oturmak köküne kadar kendi hakları olur.
Peki, kadınların camideki yerleri neresi olacak? Yeter artık bodrum katlarda, izbe ve rutubetli yerlerde, duvarlar ya da kalın perdeler ardında  varlıkları ile yokluklarının fark edilemediği sözde mekanlarda olmaya devam mı edecekler. Yoksa, yoksa ne?
Sosyal yapının kıblesi hâlâ aynı mı, yoksa değişti mi?
Bana garibce de olsa değişmiş gibi geliyor. Safların dizilişi erkekler-erkek çocuklar ve kadınlar şeklindeydi. Kıble değişti herkes gene kendi yerinde kalacak sadece arka ön, ön de arka olacak, o kadar. Bir de Amine Vedud bulduk mu imamet de tamam. Oldu bu iş vesselam! İlahiyatların şu andaki kontenjanlarının %80’i kız olmaktadır. Altyapısı da hazırlanmış gözüküyor.
Görsün ondan sonra erkekler, en arkada olmak neymiş bakalım.
Sahi araya da perde koyarlar mı acep?
Söz döndü dolaştı nereye geldi? Haydii, yeniden mecrasına al bakalım nasıl alırsan?
Garibce bu konunun çok ciddî olduğunun farkında, o yüzden ciddiyetle meseleye eğilmek istedi. Ama imkânlar ancak bu kadara elverdi.
Şimdilik  huzurlarınızdan ayrılıyorum. Ama geri geri mi gidecektim, yandan mı çark edecektim, sol ayağımı mı yoksa sağ ayağımı mı önce atacaktım bilemiyorum. Saygı ve sevginin yeni ölçütlerini bize kim öğretecek?! Garibce ilk kez, bu konuda acziyetini itiraf ediyor ve kalıbını bilmediği saygı ve sevgisini buharlaşmadan sizlere ulaştırabilmenin sancısını çekiyor.
Sancısız huzurlu günler dileğiyle. Hoşça kalın!

29.08.2012
GARİBCE



 
Not: Amine Vedud Amerika’da Cuma namazı kıldıran kadındır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...