Kur’an’da
oruç ile ilgili bir tanım yok. Niye yok? Çünkü insanlar orucun ne olduğunu
bilmektedirler. O yüzden de ilk geçtiği yerde “es-sıyâm” şeklinde marife
(belirgin) olarak geçmekte ve ayetle bilinen
bir duruma atıfta bulunulmuş olmaktadır. Zaten örnek olarak da başlarında Hz. Peygamber
vardır. O yüzden tanıma ihtiyaç da yoktur. Bunun sonucu hadislerde de bir tanım olduğunu bilmiyoruz.
Tanımlar
bizim fıkıh kitaplarının işidir. Tabii olan da budur. Kavramlar, tanımlar
elbette ki bir anda oluşmamış, birkaç asır süren bir teşekkül dönemi içinde her
şey yerli yerine oturmuş ve belirginlik kazanmıştır.
İmdi
bizim fıkıh kitaplarına baktığımızda şöyle bir tanım görmekteyiz:
“Sıyâm”
ya da “savm” kelimesi sözlükte mutlak anlamda “tutmak” demektir. Şerî savm ise “özellikli
bir tutma şekli”dir.
Özellikli
tutma şeklinin açılımı da şöyledir:
“Tutma”,
orucu bozucu üç şeyden olacaktır. Bunlar, yeme, içme ve cinsel ilişkidir.
Orucu
tutan, bunu ibadet kastıyla yapmış olacaktır. Niyetsiz uzun süre aç ve susuz
kalma oruç olmaz. Keza niyetin sahih olabilmesi için Müslüman olması da gerekmektedir.
Tutma
işi özel bir zamanda yapılmış olacaktır. Bu da tan yerinin ağarmaya başlaması
anından güneşin batışı anına kadar süren bir zamandır.
Tutan
kişi özel bir vasıfta olacaktır. Bundan maksat kadınların hayız ve nifas (loğusalık)
halinde olmaması demektir.
En
yaygın furu kitaplarımızdan el-İhtiyar’ın (I, 131 vd.) tarifi ve açılımı
böyledir.
İş
burada kalsa mesele yok. Fakat tanım üzerine tefrî yani değişik sorulara cevap
verme aşamasına gelindiğinde başka bir ifade ile neyin orucu bozup neyin
bozmayacağı sorusunun cevabı farklı durumlar itibariyle irdelenmeye başlanınca
tarifteki bu sadelik ve açıklık aynısıyla sürdürülmemekte ve “sadece, yeme,
içme ve cinsel ilişki” orucu bozar, bunun dışındaki fiiller bozmaz denilmemekte
mesela şöyle çıkarsamalar yapılmaktadır.
Hukne
(şırınga ile) makattan vücuda bir şey verme, buruna ilaç çekme, kulağa ilaç/yağ
damlatma, vücuttaki ya da baştaki bir yaraya ilaç koyma durumlarında da oruç
bozulur. Çünkü “dâhil = iç” sayılan yere orucu bozucu özellik taşıyan şey
girmiş olmaktadır. Bu giren şeyde ister gıda olsun ister ilaç vücudun yararına
olma durumu vardır. (I, 141) Delilimiz de şudur: Hz. Peygamber buyuruyor ki: “Orucu,
giren şey bozar”.
Ama
kulağa su damlatılsa bozulmaz. Çünkü hem suret hem de mana olarak kulağa
damlatılan suyun oruç bozucu özelliği yoktur. Yağ ya da ilaç ise mana
itibariyle bozucu özelliktedir. Çünkü bunda dimağı (beyni) sağaltıcı özellik
vardır.
Ebu
Yusuf vücuttaki ve kafadaki yaraya konulan ilacın orucu bozucu olmayacağını
çünkü girmenin doğal menfezlerden olmadığını söylemiş.
Örnekleme
devam ediyor. Demir (misket gibi bir şey) yutsa oruç bozulur, çünkü sureta bir
şey yutmuş oluyor ama kefaret gerekmez çünkü yenilir bir şey değil deniyor. Olur
ya adamın boğazına sinek kaçsa, Allah’tan bu durumda oruç bozulmaz diyorlar.
Çünkü kaçınmak mümkün değilmiş.
Böyle
devam edip gidiyor.
İmdi
burada Hz. Peygamber’e nispet edilen ve “Orucu giren şey bozar” şeklindeki söz,
gerçekten sabit mi ve sabitse mutlak mı? Yani sözün bir bağlamı mı var.
Hadis
kitaplarına baktığımızda bir kere bu sözün hadis değil İbn Abbas’a mevkûf
olduğu görülüyor. Bağlamı ise şöyle:
İbn
Abbas’a birinde yemekten dolayı abdest almanın gerekip gerekmeyeceği ve bir
defasında da hacamat olmadan dolayı orucun bozulup bozulmayacağı soruluyor. O
da “Abdest, girenden değil çıkandan, oruç da çıkandan değil girenden bozulur!”
diyor.
Buharî’deki
gene mevkuf rivayeti de dikkate aldığımızda İbn Abbâs, kusma ve hacamat olma
gibi durumlarda vücuttan çıkan şeyler sebebiyle oruca bir şey olmayacağını,
orucun bozulması için yemek içmek gibi vücuda bir şey girmesi gerektiğini,
abdestin de bunun aksine vücuttan çıkan şey sebebiyle bozulacağını ifade etmiş
oluyor.
Bu
“giren bozar” anlayışı o kadar ileri götürülüyor ki ok temreni, mermi çekirdeği
gibi vücuda giren şeylerin bile orucu bozacağı iddialarına rastlanıyor.
(Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 293)
Hal
böyle olunca iğne ile vücuda ilaç zerkedilmesi hayda hayda orucu bozucu
olacaktır.
İmameyn,
hiç olmazsa bu anlayışı doğal yollardan içeriye gitmedikçe bozulmaz şeklinde
yumuşatmış bulunuyorlar. Buna göre merhum Ömer Nasuhi Bilmen Hoca “iğne ile
orucun bozulmaması lazım gelir diyor” ve vaktiyle Fetvahane-i Âlî tarafından da
bu yolda fetva verildiğini söylüyor ama yine de ihtiyata riayet edilmesinin
evla olduğunu söylemeden de geri duramıyor.
Biz,
orucun, bir tür irade eğitimi olduğunu ve bizi yeme, içme ve cinsel ilişki gibi
günlük itiyatlarımızdan (alışkanlıklarımızdan) iradî olarak alıkoyduğunu söylüyoruz.
Bu itibarla gerçek anlamda yeme, içme ve cinsel ilişki sayılmayan fiillerin
orucu bozucu özelik taşıdığını alelacele söylemenin yersiz olduğunu kabul
ediyoruz. Ama gerçek anlamda yeme içme olmasa bile, orucun tam da amaçladığı
sonucu yok etme sonucunu gerektirici sigara, nargile, uyuşturucu kullanımı gibi
şeylerin orucu kesinlikle bozacağını da ifade ediyoruz.
Türkiye’de
belki ilk kez Din İşleri Yüksek Kurulu 2005 yılında önemli bir adım atmış
ve önce “fecr-i sâdıktan güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsî
münasebetten uzak durarak ifa edilen bir ibadettir” şeklinde orucun tanımını yaparak, arkasından
da bu tanımı dikkate alarak daha önce oruç bozucu olarak bilinen ya da
söylenen astım hastalarının ilaçlarının
kullanımı, göz, kulak ve buruna ilaç damlatılması, dil altı ilaçları, iğne
vurulması gibi bir çok konuda insanlarımıza önemli bir rahatlatma getirmiştir.
Dinî
kurumlarımızın vazifesi de bu olmalı, dini kolaylaştırıcı ve sevdirici bir üslupla yorumlayarak insanlara sunmalıdır.
Dinin
hayatta kalabilmesinin asgari koşulu budur. Katı bir dindarlık anlayışı
insanları dinden sadece uzaklaştırır.
Dua
ile!
09.07.2013
GARİBCE
Orucu Bozan ve Bozmayan Muayene ve Tedavi
Yöntemleri
Tarih:
9/22/2005
Din İşleri Yüksek Kurulu, 22/09/2005 tarihinde Kurul Başkanı Vekili Prof.
Dr. M. Saim YEPREM'in başkanlığında toplandı.
Dini Soruları Cevaplandırma Komisyonunca hazırlanan "Orucu Bozan ve
Bozmayan Muayene ve Tedavi Yöntemleri" konusu görüşüldü. Yapılan
müzakereler sonucunda;
Birçok kişi, çeşitli sağlık problemleri nedeniyle tedavi görmektedir. Günümüzde
Hz. Peygamber döneminde bulunmayan pek çok muayene ve tedavi yöntemleri ortaya
çıkmıştır. Tedavi gören hastalardan bir kısmı, tedavi görürken oruç tutmayı da
arzulamaktadırlar. Ancak, bu tedavi ve muyane yöntemlerinin oruçlarına zarar
verip vermeyeceği konusunda tereddüde düşmekte ve bu konuda Başkanlığımızdan
bilgi istemektedirler.
İslâm'ın beş temel esasından biri olan oruç, ayet ve hadislerdeki tanımına
göre, fecr-i sâdıktan güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsî
münasebetten uzak durarak ifa edilen bir ibadettir. Kur'an-ı Kerim'de,
"Oruç gecesinde kadınlarınızla birleşmek size helâl kılındı (...) Sabahın
beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye
kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın." buyurulmaktadır
(Bakara 2/187). Hz. Peygamber de; "İnsanın oruç dışındaki bütün ameli on
mislinden yediyüz misline kadar mükafatlandırılır. Ancak oruç konusunda Yüce
Allah, `Oruç benim içindir, mükafâtını da ben vereceğim. Kulum benim için
yemesini, içmesini ve cinsel arzularını terk etmiştir.' buyurur" demiştir
(Müslim, Sıyam, 30, H.No: 1151).
Buna göre oruç, ibadet niyetiyle yemekten, içmekten ve cinsî münasebetten uzak
durmaktan ibarettir ve bunlardan birinin yapılmasıyla oruç bozulur. Bu konuda
bütün İslâm bilginleri görüş birliği içindedir. Yemek, içmek ve cinsî münasebet
dışındaki konular ise, bunlara kıyaslanarak veya "sıyam"
kelimesindeki imsak anlamından hareketle müçtehitler tarafından hükme
bağlandığı için, bu konularda görüş ayrılığına düşmüşlerdir; birçok İslâm
bilgini, orucu bozan şeyleri genişletirken, bir kısmı da, sadece ayet ve
hadisteki orucun anlamından hareketle, bunları dar tutmuştur.
Yemek, içmek ve cinsî münasebete ek olarak, kendi fiiliyle ağız dolusu kusmak
ve hacamat yapmak/yaptırmak dışında orucu bozan herhangi bir şey hadislerde
bulunmamaktadır (bk. İbn Mâce, Sıyam, 18; Ebû Dâvûd, Sıyam, 28; Tirmizî, Savm,
25). Buna karşılık, yıkanmak, ağza su almak (mazmaza), diş fırçalamak (misvak
kullanmak), sürme çekmek, eşini öpmek, yağlanmak, koku sürünmek gibi pek çok
şeyin orucu bozmayacağı hadislerde yer almaktadır (bk. Buhârî, Savm, 24, 27;
Müslim, Sıyam, 12; Tirmîzî, Savm, 29, 31, 76; İbn Mâce, Sıyam, 17; ?).
Oruç, nasıl ifa edileceği, bu ibadeti nelerin bozup bozmayacağı bütün
Müslümanlarca bilinmesi gereken bir ibadettir. Bu nedenle Hz. Peygamber'in,
diğer ibadetlerde olduğu gibi, orucu bozan başka şeyler olsaydı, bunları da
detaylı olarak açıkça belirtmesi, sahabenin de bunu kendilerinden sonraki nesle
aktarmaları gerekirdi. Halbuki, yukarıda zikredilenlerin dışında orucu bozan
şeyler hakkında, ne sahih, ne zayıf, ne müsnet, ne de mürsel bir hadis rivayet
edilmiştir.
Fıkıh kaynaklarımızda orucu bozan şeyler arasında yer alan âmmeye (baştaki
derin yaraya) ve câifeye (karındaki derin yaraya) ilaç konulması, hukne
yaptırılması gibi bazı hususlar, Hz. Peygamber döneminde de meydana gelmesine
ve bütün Müslümanların bununla karşı karşıya kalma ihtimali bulunmasına rağmen,
Peygamberimiz'den bunların orucu bozduğuna dair bir rivayet gelmemiştir. Oysa,
bütün Müslümanların maruz kalabileceği konularda Peygamber'in açıklamada
bulunması, tebliğin gereğidir. Bu itibarla orucu, yalınız Kur'an'ın ve sahih
sünnetin açık beyan ettiği yemek, içmek ve cinsî münasebet bozar. Bu da
dinimizin oruçtan kastettiği, nefsanî arzulardan ve bedenî alışkanlıklardan
uzak durmakla örtüşmektedir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, orucu bozup bozmayacağı bakımından muayene ve
tedavi yöntemleri aşağıdaki şekilde değerlendirilebilir:
a) Astım hastalarının kullandığı sprey
Akciğer hastalarının kullandıkları spreyden, bir kullanımda 1/20 ml. gibi çok
az bir miktar ağıza sıkılmaktadır. Bunun da önemli bir kısmı ağız ve nefes
boruları cidarında emilerek yok olmaktadır. Bundan geriye bir miktarın kalıp
tükrük ile mideye ulaştığı konusunda kesin bir bilgi de yoktur. Abdest alırken
ağızda kalan su ile kıyaslandığında, bu miktarın çok az olduğu görülmektedir.
Halbuki oruçlu, abdest alırken ağzına verdiği sudan geri kalan miktarın mideye
ulaşması halinde orucun bozulmayacağı konusunda hadis (Dârimî, Savm, 21) ve
İslâm bilginlerinin icmaı vardır. Ayrıca, misvaktan bazı kırıntıların ve
kimyevi maddelerin mideye ulaşması kaçınılmaz olduğu halde, Hz. Peygamber'in
oruçlu iken misvak kullandığı, sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır
(Buharî, Savm, 27; Tirmîzî, Savm, 29). Diğer taraftan, "kesin olarak
bilinen, şüphe ile bozulmaz" kaidesi gereğince, mideye ulaşıp ulaşmadığı
konusunda şüphe bulunan bu şeyle oruç bozulmaz.
Bu itibarla astımlı hastaların, sağlığı oruç tutmalarına uygun olup başka bir
hastalıkları da yoksa, rahat nefes almalarını sağlamak amacıyla ağza
püskürtülen oksijenli ilaç orucu bozmaz.
b) Göz damlası
Uzman göz doktorlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç miktar
olarak çok az (1 mililitrenin 1/20'si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı
gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun
boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesamat yolu ile emilerek
vücuda alınmaktadır. Damlanın yok denilebilecek kadar çok az bir kısmının,
sindirim kanalına ulaşma ihtimali bulunmaktadır. Bu bilgiler, yukarıdaki
bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, göz damlası orucu bozmaz.
c) Burun damlası
Tedavî amacıyla burna damlatılan ilacın bir damlası, yaklaşık 0,06 cm3 tür.
Bunun bir kısmı da burun çeperleri tarafından emilmekte, çok az bir kısmı
mideye ulaşmaktadır. Bu da, mazmazada olduğu gibi ma'fuv kapsamında
değerlendirilebilir.
d) Dil altı
Bazı kalp rahatsızlıklarında dil altına konulan ilaç, doğrudan ağız dokusu
tarafından emilip kana karışarak kalp krizini önlemektedir. Söz konusu ilaç
ağız içinde emilip yok olduğundan mideye bir şey ulaşmamaktadır. Bu itibarla,
dil altı kullanmak orucu bozmaz.
e) Endoskopi, kolonoskopi yaptırmak, makat veya ferçten ultrason çektirmek
Midedeki hastalığı tespit amacıyla mideyi görüntülemek veya mideden parça almak
için yaptırılan endoskopide, ağız yoluyla mideye tıbbî bir cihaz sarkıtılmakta
ve işlem bittikten sonra çıkarılmaktadır. Kolonlardaki hastalığı teşhis etmek
amacıyla, bağırsak içini görüntülemek veya parça almak için yapılan
kolonoskopide, makattan bağırsaklara cihaz gönderilmekte ve işlem bittikten
sonra çıkarılmaktadır. Kolonoskopide, hemen daima, endoskopide de genellikle,
incelenecek alanın temizliğini sağlamak amacıyla cihaz içinden su
verilmektedir.
Endoskopi veya kolonoskopi yaptırmak; makat veya ferçten ultrason çektirmek;
yeme, içme anlamına gelmemekle birlikte, çoğunlukla cihaz içinden su verildiği
için oruç bozulur. Ancak söz konusu işlemlerde cihazların kullanımı sırasında
sindirim sistemine su, yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan bir madde girmemesi
durumunda endoskopi, kolonoskopi yaptırmak, makat veya ferçten ultrason
çektirmek orucu bozmaz.
f) İdrar kanalının görüntülenmesi, kanala ilaç akıtılması
İdrar kanallarına giren cihazlar veya akıtılan ilaçlar orucu bozmaz.
g) Anestezi
Acı ileten sinir yolları üzerinde iletimin değişik seviyelerde engellenmesi
anestezi oluşturmaktadır. Lokal, bölgesel ve genel anestezi olmak üzere, üç
türlü anestezi vardır. Küçük ameliyatlarda ameliyat bölgesinin yakın çevresine
iletimi engelleyen ilaçların verilmesi ile oluşan anesteziye lokal anestezi
denir. Vücudun daha geniş bölgeleri, örneğin belden aşağısı veya bir yarısı
iletimin omurilik düzeyinde engellenmesi için omuriliğe veya omuriliğe varmadan
geniş bir sinir grubunun oluşturduğu bağlantı yerleri üzerine ilaç verilerek
oluşturulan anesteziye bölgesel anestezi denir. Hastanın uyutulup ağrının
duyulması beyin düzeyinde engellenirse bu tür anesteziye genel anestezi denir.
Anestezi, nefes yolu veya iğne ile vücuda ilaç verilerek oluşturulmaktadır.
Nefes yolu veya iğne ile yapılan anestezi, mideye ulaşmadığı gibi, yeme-içme
anlamı da taşımamaktadır. Ancak bölgesel ve genel anestezide, acil durumlarda
ilaç ve sıvı vermek amacıyla damar yolu açılarak, bu açıklık işlem süresince
serum vermek suretiyle sağlanmaktadır. Bu itibarla, lokal anestezi, orucun
sıhhatine engel değildir. Bölgesel ve genel anestezide serum verildiği için
oruç bozulur.
h) Kulak damlası ve kulağın yıkattırılması
Kulak ile boğaz arasında da bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu kanalı
tıkadığından, su veya ilaç boğaza ulaşmaz. Bu nedenle kulağa damlatılan ilaç
veya kulağın yıkattırılması orucu bozmaz.
Kulak zarında delik bulunsa bile, kulağa damlatılan ilaç, kulak içerisinde
emileceği için, ilaç ya hiç mideye ulaşmayacak ya da çok azı ulaşacaktır. Daha
önce de belirtildiği gibi, bu miktar oruçta affedilmiştir. Ancak kulak zarının
delik olması durumunda, kulak yıkattırılırken suyun mideye ulaşması mümkündür.
Bu itibarla, orucu bozacak kadar suyun mideye ulaşması halinde oruç bozulur.
i) Fitil kullanmak, lavman yaptırmak
Ağrı kesici, ateş düşürücü olarak veya diğer bazı amaçlarla makattan; mantar ve
bazı kadın hastalıklarının tedavisinde ferçten fitil kullanılmaktadır. Lavman,
tıbbî operasyon öncesi veya kabızlıkta kalın bağırsak da bulunan dışkının,
anüsten içeriye, sıvı verilerek dışarı çıkarılmasıdır.
Sindirim sistemi, ağızla başlayıp anüsle sona eren, sindirim borusu ile
sindirim bezlerinden oluşur. Sindirim borusu ise, ağızla başlar. Ağzın
gerisinde yutak bulunur. Sonra yemek borusu, mide, ince bağırsak, kalın
bağırsak, rektum ve anüs gelir. Sindirim ince bağırsaklarda tamamlanmaktadır.
Kalın bağırsaklarda ise, sadece su, glikoz ve bazı tuzlar emilmektedir. Kadının
ferci ile sindirim sistemleri arasında ise bir bağlantı bulunmamaktadır.
Bu itibarla kadınların fercinden kullanılan fitiller, orucu bozmaz. Makattan
kullanılan fitiller ise, her ne kadar sindirim sistemine dahil olmakta ise de,
sindirim ince bağırsaklarda tamamlandığı, fitillerde gıda verme özelliği
bulunmadığı ve makattan fitil almak yemek ve içmek anlamına gelmediği için,
orucu bozmaz.
Lavman yaptırmak konusunda ise, iki durum söz konusudur; kalın bağırsaklarda
su, glikoz ve bazı tuzlar emildiği için, gıda içeren sıvının bağırsaklara
verilmesi veya orucu bozacak kadar su emilecek şekilde verilen suyun bağırsakta
kalması durumunda oruç bozulur. Ancak, suyun bağırsaklara verilmesinden sonra
bekletilmeyip bağırsakların hemen temizlenmesi durumunda, verilen su ile
birlikte bağırsaklarda bulunan dışkının dışarıya çıkarıldığı ve bu esnada
emilen su da, çok az olduğu için oruç bozulmaz.
j) İğne yaptırmak, hastaya serum ve kan vermek
İğnenin orucu bozup bozmayacağı, kullanılış amacına göre değerlendirilebilir.
Ağrıyı dindirmek, tedavi etmek, vücudun direncini artırmak, gıda vermek gibi
amaçlarla enjeksiyon yapılmaktadır. Gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar,
yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden orucu bozmazlar. Ancak gıda ve/veya
keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar. Hastaya serum veya kan verilmesi de,
aynı hükme tabidir.
k) Diyaliz
Böbrek yetmezliği hastalarına uygulanan diyaliz, periton diyalizi, hemodiyaliz
olmak üzere iki çeşittir.
Periton diyalizi, karın boşluğuna verilen özel bir solüsyon aracılığı ile,
hastanın kendi karın zarı kullanılarak kanın zararlı maddelerden arındırılması
ve sıvı dengesinin sağlanması işlemidir. Hemodiyaliz ise, kanın vücut dışında
bir makina yardımı ile temizlenip vücuda geri verilmesi işlemidir. Kan bir iğne
aracılığı ile hastanın kolundan alınır. Hemodiyaliz makinası, diyalizör denen
bir filtreden kanı sürekli geçirerek zararlı maddeleri ve fazla suyu filtre
eder. Filtre edilen temiz kan ikinci bir iğne ile hastanın damarına geri
verilir. Bu işlem yapılırken bazen, gıda içerikli sıvı verilmesi gerekmektedir.
Buna göre hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden gerçekleştirilen
hemodiyalizde oruç bozulmaz. Diğer diyaliz çeşitlerinde ise, vücuda gıda
içerikli sıvı verildiği için oruç bozulur.
l) Anjiyo yaptırmak
Halk arasında anjiyo olarak bilinen operasyon, teşhise yönelik (anjiyografi) ve
tedaviye yönelik olarak uygulanmaktadır. Anjiyografi vücut damarlarının
görüntülenmesi demektir. Damar içine damarların görünür hale gelmesini sağlayan
ve kontrast madde olarak tanımlanan ilaç verilerek, anjiyogram adı verilen
filmler elde edilir. Anjiyografi sayesinde organları besleyen damarlar
görüntülenerek damar hastalıkları veya bu damarlardan beslenen organlara ait
tanı koydurucu bilgiler edinilir. Tedaviye yönelik olarak uygulanan anjiyonun klasik
yöntemi anjiyoplastidir. Bu ise, dar veya tam tıkalı damarların balon ya da
stent denilen özel araçlarla tekrar açılması için yapılır.
Bu bilgiler ışığında gerek anjiyografi, gerekse anjiyoplasti operasyonlarında
yemek ve içmek anlamı bulunmadığından, oruç bozulmaz.
m) Biyopsi yaptırmak
Tahlil amacıyla vücudun herhangi bir organından parça alınması (biyopsi), orucu
bozmaz.
n) Kan vermek
Kan vermenin orucu bozup bozmayacağı konusunda, Hz. Peygamber'den rivayet
edilen "Hacamat yapanın ve yaptıranın orucu bozulur." (Ebû Davûd,
Sıyam, 28) hadisinden hareketle bazı İslâm bilginleri kan vermekle orucun
bozulacağını söylemişlerdir. Din bilginlerinin çoğunluğu ise, Hz. Peygamber'in
oruçlu iken hacamat olduğuna dair rivayeti (Buhârî, Savm, 32; Ebû Dâvûd, Sıyam,
29) esas alarak kan vermenin orucu bozmayacağını söylemişlerdir.
Bu iki hadis ve diğer rivayetler birlikte değerlendirildiğinde, "Hacamat
yapanın ve yaptıranın orucu bozulur." hadisinin "hacamat yapanın ve
yaptıranın orucu bozulma tehlikesiyle karşı karşıyadır." şeklinde
anlaşılmalıdır. Zira hacamat yapan kişi emerek kanı aldığı için boğazına kan
kaçma ihtimali, hacamat yaptıranın ise zayıf düşeceğinden yeme içme zorunda
kalma ihtimali bulunmaktadır. Nitekim Enes b. Malik de, hacamat yaptırmanın
oruçluyu zayıf düşüreceğinden dolayı hoş karşılanmadığını söylemiştir (Buhârî,
Savm, 32).
Bu itibarla, oruçlu iken kan vermek orucu bozmaz.
o) Merhem ve ilaçlı bant
Deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla vücuda
sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin
bu emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer taraftan bu yeme içme anlamına da
gelmemektedir. Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı
bantlar orucu bozmaz.
Sonuç olarak;
a)Dinimiz, hasta olan ve tedavi sürecinde bulunan kişilerin oruç tutmamalarına
ruhsat vermektedir. Bu nedenle, tedavisi devam eden kişiler, sağlıklarına
kavuşup, tedavileri tamamlanıncaya kadar oruçlarını erteleyebilirler. Bununla
birlikte, Ramazan ayında herkesle birlikte oruca devam etmeyi arzu ediyorlar ve
oruç tutmalarına başka bir engelleri de bulunmuyorsa, muayene ve tedavilerini
iftardan sonra yaptırmalarının önerilmesinin uygun olduğuna,
b) Astım hastalarının kullandığı spreyin; göz, kulak ve burun damlasının; kulak
zarında delik bulunmayanların kulak yıkatmasının; dil altı kullanmanın; idrar
kanalını görüntülemenin, idrar kanalına ilaç akıtmanın; su, yağ ve benzeri gıda
özelliği taşıyan başka bir maddenin vücuda girmemesi kaydıyla endoskopi, kolonoskopi
yaptırmanın; makat veya ferçten ultrason çektirmenin; lokal anestezi
uygulamanın; makattan ve ferçten fitil kullanmanın; suyun bağırsaklara
verilmesinden sonra bekletilmeyip bağırsakların hemen temizlenmesi kaydıyla
lavman yaptırmanın; hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden hemodiyaliz
yaptırmanın; gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyon yaptırmanın; anjiyo,
biyopsi yaptırmanın, kan vermenin, merhem sürmenin, vücuda ilaçlı bant
yapıştırmanın orucu bozmayacağına,
c) Gıda ve keyif verici enjeksiyon yaptırmanın; gıda içerikli sıvıların
bağırsaklara verilmesinin veya orucu bozacak kadar su emilecek şekilde lavman
yaptırmanın; su, yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan başka bir maddenin vücuda
girmesi durumunda endoskopi, kolonoskopi yaptırmanın; bölgesel ve genel
anestezinin; kulak zarı delik olup, orucu bozacak kadar su mideye ulaşacak
şekilde kulak yıkatmanın, periton diyaliz ve damara serum verilerek yapılan
hemodiyalizin orucu bozacağına,
Karar verildi.
السنن الكبرى للبيهقي وفي ذيله الجوهر النقي
- (4 / 261)
8512- أَخْبَرَنَا
أَبُو طَاهِرٍ الْفَقِيهُ أَخْبَرَنَا أَبُو بَكْرٍ : مُحَمَّدُ بْنُ عُمَرَ بْنِ حَفْصٍ
الزَّاهِدُ حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ أَخْبَرَنَا وَكِيعٌ عَنِ
الأَعْمَشِ عَنْ أَبِى ظَبْيَانَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ : أَنَّهُ ذُكِرَ عِنْدَهُ الْوُضُوءُ
مِنَ الطَّعَامِ قَالَ الأَعْمَشُ مَرَّةً وَالْحِجَامَةُ لِلصَّائِمِ فَقَالَ : إِنَّمَا
الْوُضُوءُ مِمَّا يَخْرُجُ وَلَيْسَ مِمَّا يَدْخُلُ ، وَإِنَّمَا الْفِطْرُ مِمَّا
دَخَلَ وَلَيْسَ مِمَّا خَرَجَ. {ت} وَرُوِّينَا عَنِ النَّبِىِّ -صلى الله عليه وسلم-
أَنَّهُ قَالَ لِلَقِيطِ بْنِ صَبِرَةَ :« وَبَالِغْ فِى الاِسْتِنَشْاقِ إِلاَّ أَنْ
تَكُونَ صَائِمًا ».